Geçen yıl Agustos ayında yaptığımız tatile bir günlük Bozcaada gezisini de sıkıştırmıştık, Bozcaada’da günümüzü Ayazma plajında Vahit’in yerinde geçirdik, Zühre ile işte orada tanıştım. Annesi şezlonglar arasına havlular koyuyor da gölgeye saklanıyor Zühre. Akşamüzeri güneş biraz etkisini kaybedince ortaya çıkıyor, etrafında Zühre’ye tav olanlar, sevenler, okşayanlar, Zühre tüm ilgi onun üzerinde olduğu için nasıl da mutlu.
Hayat çok enteresan tesadüflerle dolu. O tarihlerde bir günlüğüne Bozcaada'da bulunduk, Vahit'in yerindeydik, sizi görmedim ama kızınız ve Zühre ile tanışmıştım. Zühre şahane bir köpek. Ayaküstü sevmiştik.
Kızınız muhtemelen anımsamaz beni. Zührenin fanları vardı zira etraflarında zaman zaman. Hem bunları söylemek hem de dünya küçük demek istemiştim. Sevgiler
Nebahat Hanım bana maille geri döndü, ofisinin adresini vermiş, iletişim bilgilerini de iletmiş, Zühre’nin fotoğraflarını da mailine eklemeyi unutmamış. Ben açıkçası bir gün bir demet çiçekle kapısını çalmayı çok istemiştim, kısmet olmadı.
Bugün Zühre’nin Edirne’de olduğunu haber vermiş ve görüşmek dilekleriyle mesajını bitirmiş.
Ben hala aynı şeyi düşünüyorum, Hayat çok enteresan, çok hoş sürprizlerle ve incelikli oyunlarla dolu.Fırsat bulup geçen yaz tanıdığım zıbıdığı bu hafta sonu yeniden görmeyi çok istiyorum.
Çilek ve Şurup'un Hikayesi
İstanbul’da kısa bir süreliğine işyerim Kuzguncuk’taydı, her gün yol açısından zorlu bir maraton, bunu unutturan tek güzel şey öğle yemeklerinde sahilde geçirdiğimiz enfes dakikalar, bir öğlen oturduğumuz yere iki köpek geldi, ikisi de birbirinden güzel, isimleri Çilek ve Şurup. Şurup’un altgözkapağında bir beze var. Sahibesiyle de ayaküstü konuştuk, zar zor köpeklerden ayrılıp işe döndüm. Araya elbet zaman girdi. Kuzguncuk’taki işten ayrıldım, henüz bir işim yok, Oğuz beni Cihangir’de bir cafeye bırakıp Akyol Caddesinden işyerine döndü, güneş oturduğum koltuğa vuruyor, bir ara kitaptan kafamı kaldırdım, cafenin arka tarafındaki bahçeden sevimli bişey bana doğru geliyor, hemen tanıdım tabi, ayol Kuzguncuk’taki Şurup bu, Şurup! dedim, der demez kuyruk deli gibi sallanmaya başladı, ardından Çilek’de geldi yanımıza, biraz sonra sahibe geldi, "aa siz tanışıyor musunuz?" Ben tabi isimlerini filan söylüyorum ya, sahibe şaşırdı. “Kuzguncuk’tan tanıyorum kendilerini ve sizi” dedim ama ikimiz de şaşkınız, İstanbul kocaman bir kent ama işte bazen birbirimizi bulmak için bir o kadar küçük tıpkı dünya gibi…
Bugün Zühre’nin Edirne’de olduğunu haber vermiş ve görüşmek dilekleriyle mesajını bitirmiş.
Ben hala aynı şeyi düşünüyorum, Hayat çok enteresan, çok hoş sürprizlerle ve incelikli oyunlarla dolu.Fırsat bulup geçen yaz tanıdığım zıbıdığı bu hafta sonu yeniden görmeyi çok istiyorum.
Çilek ve Şurup'un Hikayesi
İstanbul’da kısa bir süreliğine işyerim Kuzguncuk’taydı, her gün yol açısından zorlu bir maraton, bunu unutturan tek güzel şey öğle yemeklerinde sahilde geçirdiğimiz enfes dakikalar, bir öğlen oturduğumuz yere iki köpek geldi, ikisi de birbirinden güzel, isimleri Çilek ve Şurup. Şurup’un altgözkapağında bir beze var. Sahibesiyle de ayaküstü konuştuk, zar zor köpeklerden ayrılıp işe döndüm. Araya elbet zaman girdi. Kuzguncuk’taki işten ayrıldım, henüz bir işim yok, Oğuz beni Cihangir’de bir cafeye bırakıp Akyol Caddesinden işyerine döndü, güneş oturduğum koltuğa vuruyor, bir ara kitaptan kafamı kaldırdım, cafenin arka tarafındaki bahçeden sevimli bişey bana doğru geliyor, hemen tanıdım tabi, ayol Kuzguncuk’taki Şurup bu, Şurup! dedim, der demez kuyruk deli gibi sallanmaya başladı, ardından Çilek’de geldi yanımıza, biraz sonra sahibe geldi, "aa siz tanışıyor musunuz?" Ben tabi isimlerini filan söylüyorum ya, sahibe şaşırdı. “Kuzguncuk’tan tanıyorum kendilerini ve sizi” dedim ama ikimiz de şaşkınız, İstanbul kocaman bir kent ama işte bazen birbirimizi bulmak için bir o kadar küçük tıpkı dünya gibi…
* Dize Nazım Hikmet'in Tahir ile Zühre şiirinden.
Yorum Gönder