Şimdi dedim ki, keşke şöyle küçük bir dükkanda olsaydım, kolları tombul bir kadın dikiş dikiyor olsaydı orada, etraf biraz loş olsaydı ama elindekileri aydınlatan bir lamba da olsaydı başucunda. Kadının burnunun hemen ucunda yakın gözlükleri. Önümüzde türk kahvelerimiz olsaydı yeni bitirdiğimiz. Bu dükkan çarşının içinde olabilirdi pekala, çanta tamircilerinin bulunduğu sokakta sözgelimi. Ben öyle orada oturduğum yerden tombul kadını izliyor olsaydım, hani konuşmak zorunda olmadan. Sessizliğimizi bir müşterinin ayak sesleri bozuyor olsaydı, geleni gören tombul kadının tombul kolları hemen arkasındaki rafta bekleyen poşete uzanıyor olsaydı, gelen kişi ne için geldiğinin hemen şak diye anlaşılmasına sevinip "borcum ne kadar?" diye sorsaydı, "borcum ne kadar?" sorusu bende yine bir mutluluk hissi yaratsaydı, bu dükkanın olmazsa olmazı bir kedi olsaydı elbette, hani oranın demirbaşı olmuş bir kedi değil de, oraya bağımlı olmayan, canı o gün orada olmak isteyen bir kedi...
Hoş olurdu be...
Gün güzel bitmiş olurdu.
Ne tanıdığım bir terzi ne de öyle bir dükkan var. Benim böyle sakin bir yer arayışımın içinde günlerimin çok hızlı akıyor olması var. Ev çok şenlikli. Yo yo hiç şikayetçi değilim. Kalabalık bir ailede yetişmiş her birey gibi kendime nefes alabileceğim alanlar ve zamanlar yaratabiliyorum.
Dün akşam Oğuz " Tahminimden çok daha iyi kotarıyorsun bu süreci" dedi. Sürecin ilk evresi bizimkilerin bizim eve yerleşme telaşı oldu, tek kişilik bir yatak vardı noname odada, o yatağı gönderdik, çift kişilik bir yatak geldi, bizim yatakodamızda bulunan ikinci bir dolabı onlara tahsis ettik, sırf kendilerini biraz daha evlerinde, biraz daha o eve ait hissetsinler diye. Odalarını çok sevdiler. Demek istediğim bizim evimizde onlara ait bir oda, herşeyden önce onlara manevi olarak çok çok iyi geldi. Sonraki süreç malum ameliyat süreci ve hastane koşturmacası ki atlattık bitti, dün akşam eve gittiğimde Koray bize geliyordu, apartman girişinde karşılaştık, ellerimde ağır market poşetleri. Hadi yardım et diyerek poşetleri tutuşturdum eline, yukarı çıktık, Zeynep salonda ev ödevini yapıyordu, yengem mutfakta masayı hazırlıyordu, annem babama çorbasını içiriyordu. Evde bir yaşam var besbelli. Bu işte, çok çok keyifli.
Babam çorbasını içtikten sonra gittim yanıma, o ara Oğuz geldi. Hadi dedi babam, saçlarımı kesin benim. Oğuz için çok sık kullandığım tıraş makinesine 7 mm dişli takıp bir yandan ben bir yandan Oğuz iki koldan babamı tıraş ettik, bu duygu nasıl desem, çok çok heyecan vericiydi. Babamın yüzünde çocukça bir ifade.
Yemek sonrası kapı çaldı. Açtım baktım ki bizim süslü hani işyerinden arkadaşım, almış annesini, elinde bir tepsi zeytinli poğaça, nurten teyze pişirmiş, tadı şahane. Geçmiş olsuna geldiler. Oturduk, sohbetler ettik, babam aldı radyosunu, yürütecini kullanarak seke seke odasına gitti, biz kadınlar salonda, oğuz mutfakta sigara içiyor, pirinç elbette burnunu yatakodasından çıkarmış neler oluyor diye bakıyor...
Herkes gittikten sonra annem doğal olarak çok yorgun attı kendini yatağa, biraz onun ayaklarına masaj, sonra odamıza gittik. Fringe izliyoruz şu aralar.
İşte bizim evin halleri böyle bugünlerde. Çok bildik, çok tanıdık, yaşam kokulu...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Yorum Gönder