Canım Heidi,
Sana bu mektubu aslında çok daha önce yazmalıydım, yazamadım. Zor günler geçiriyorsun, biliyorum. Seninle yazışmamızın ardından İstanbul'daki arkadaşıma evlerinde bir kediyi misafir edip edemeyeceklerini sordum, onlar onaltı yıllık arkadaşları Kanika'nın yokluğundan sonra yeni bir ev arkadaşına sıcak bakmıyorlar, başka da bu konuda yardım isteyeceğim kimse yok, bir arkadaşım yalnız yaşamaya başladı ki, hep bir kedili ev isterdi, onun da Sıdıka ile sorunsuz bir ilişki içinde bulunacağına kanaat getiremedim, Pirinç biliyorsun, daha bugün masanın altından onun sandalyesine dinlensin diye uzattığım şeyin ayağım olduğunu algılayamayıp tıslamaya başlamıştı ki, sonra o şeyin benim bir parçam olduğuna ikna oldu, ortalık sakinleşti, Sıdıka bu eve gelse bile rahat edemez biliyorum.
Geçen hafta üç gün üstüste kısa süreli de olsa anneme ziyarete gittim, evin yeni üyesiyle haşır neşir olma hevesindeydim, aşağıda gördüğün fotoğrafta uyuyan melek görünümlü şeytan, uyanıkken o kadar hareketli ki, bilirsin işte bebek kedileri. İlk gün isim konusu hiç açılmadı, mahallenin çocukları her zamanki alışkanlıkla elbette renginden tarçın ismini benimsemişlerdi, ikinci gün bu haylazla epey oynaştık, ismini de o gün koydum, biraz olsun, hüznünün de hafifleteceğini umarak. Bu minik yavrunun gelip annemi bulmasını hayatın manidar oyunlarından biri varsayarak... Ayrıca işe bak ki, bugünlerde elimden düşmeyen kitabın ana karakterlerinden biri de evet Sonya, hem daha da güzel bir isim olamazdı düşüncesindeyim.
Hemen belirteyim, annem bahçeli bir evde yaşıyor, gün içerisinde, işten başımı kaldırıp telefonu alıyorum elime, annem "efendim" der demez "Sonya ne alemde" diye soruyorum, kimi zaman "tek kişilik koltukta tam vantilatörün karşısında" yanıtı alıyorum, kimi zamansa yaz tatilini annemle geçiren Zeyno'nun çıplak ayağına yaslanmış, ikisinin birlikte derin bir öğle uykusunda olduklarını öğreniyorum.
Ayrıca Babam iki haftadır sayısal oynuyormuş hem Sonya'nın hem de uzaklarda yaşayan kuzenimin şansına. Gördüğün üzere bu kız iyiden iyiye bizim eve alışmış, ileride nasıl olur bilemiyorum, yarın öbür gün büyüyüp de özgür kız ayaklarıyla bizimkilere sırtını döner mi, şimdiden kestiremiyorum. Demem o ki, karnı acıktığında kapısını çalacağı bir kapı, vantilatörlü bir koltuk, oyun arkadaşları mevcut, kendisi de bunun bence gayet farkında.
Bütün bunlar senin kederini hafifletmez belki, ama bu mektuptaki bilgi, hüznünün yanına küçücük de olsa bir tebessümü belki kondurabilir ümidindeyim. Kimi zaman insanoğlu gündelik koşturmacaların esiri olsa da, hani kimi zaman belli edemesem de, lütfen kalbimin seninle olduğunu hep bil.
Ayrıca Kuzuya selam eder, Mahir'in gözlerinden öperim.
* Dipnot : Sevgili okuyucu, Heidi'ye yazdığım bu mektupta konuyla ilgili aklında havada kalan soru işaretleri varsa işte burası belki birazını giderebilir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Yorum Gönder