Organları yutan sokak

Gündelik ilişkilerin en tehlikeli sokaklarından birindeyim. Sakin, sevecen ve anlamaya çalışan yanımın boy göstermesini istiyorum bu sokaklarda. Hırçın, öfkeli birine dönüşmeye hiç niyetim yok. İstemiyorum ki içinde karmaşası olan birine dönüşmeyi. Karmaşam varsa da benim kendimle olsun. Kendimle kavga ederken mesela, bir karga havalandıysa kuru bir dalın üzerinden, o kavgayı karga sayesinde gülümseyerek sevebilirim. Uzlaşmacı yanımın karga ile işbirliği içinde olmasına ben pekala izin verebilirim.

Öyle hassas ki bu ilişkiler sokağı, sokakları da hiç tekin değil bazen. Yutkunup, sakin olmaya çalışarak yaşamalıyım burasını. Deneyeceğim.

Gerginlik anında, ne olduğunu anlamaya çalışarak yazdığım bir mektup havada asılı kalınca, cevaben bir "sus" bile denmediğinde, gerek görülmediğinde, "bekle" komutu verilmediğinde, karanlık ve sessiz bir kavga içine girildiğinde, çok yıpranıyorum. Bir çıt çıksa, dondurucuya konulmuş bir organ gibi olup sanki hasar görmeyeceğim. Şimdi iyiden iyiye yaralı bu organ desem ne değişecek? Hiç. Oysa ben sesli kavgaları severim. Sesli, gürül gürül, anlamaya ve anlaşılmaya yönelik olanlarına sempati duyarım.

Şimdi, sırtımı dönsem bir türlü, beklesem bir türlü... Ben en iyisi yine gökyüzüne bakadurayım. Ne varsa onda var nasılsa...

Yorum Gönder

 

Copyright © Kültür Sanat Blog | Powered by Blogger | Template by 54BLOGGER | Fixed by Free Blogger Templates