Kimi sabah keşke daha erken uyansaydım da kahvaltı hazırlasaydım diyorum, bunu dedikten sonra cümlem şu şekilde devam ediyor. Yarın sabah erken uyanacağım. Uyanamıyorum tabi. Yine evden kahvaltısız çıkıyoruz. Oysa ıskalamadığım tek öğün o. İş yerinde yapılan kahvaltı çok yavan. Çok özelliksiz. Şöyle peynirin üzerine kıpkırmızı bir vişne topunu oturtamadıktan, reçelin yavaş yavaş akışını gözleyemedikten sonra, hıh... Kimi akşamlar kahvaltıya özlemi gidermek için kahvaltı sofraları hazır ediyoruz. Pazar sabahkilerden çok daha iştahlı geçiyor üstelik. Geçtiğimiz pazar Oğuz ile birlikte kahvaltı edemedik. Gelen telefonla evden çıkıp işi ile ilgilenmek zorunda kaldı. Apar topar çıktığı için ayaküstü bir bardak çay içebildi. Tam kapıdan çıkmak üzereydi, bir dilim ekmeği zorla eline tutuşturdum. İtiraz edemedi peynirli dilime. Tek başına yapılan kahvaltının da tadı yok. Hiç istekli değilim. Zorlayarak özensiz yaptım pazar kahvaltımı. Sonra da düşündüm, tek başına olanlar, yemeklerini tek başına yemek zorunda olanlar çok zayıf olmalı. İştah sanki ancak en az iki kişi olunca gelirmiş gibi. Sonra sonra idrak ettim, iştahımı kesen alışkanlıkların değişmesi, her şeyin olmasını istediğin gibi gerçekleşmemesi. Kimi insanlar evliliğin dezavantajı olarak alışkanlığı sıralıyor ilk başta. Oysa belki en başlıca avantajı bu, en azından benim için. Ve elbette entelektüel yalnızlıklar var. Korkak savaşçılar. Yok yok o konuya girmeyeceğim. Konuyu kare tosta getirmeye çalışıyorum aslında.
Panik atak bizim evimizi ilk ziyaret ettiğinde kalbim 147 atıyordu. Oğuz ekranda 147 sayısının ona göre uzun süre değişmediğini söyler. Ben titriyordum ve elbette ekranı göremiyordum. İlk atağı ve ondan sonraki birkaç tanesini savuşturduktan sonra yemek yiyemez oldum. Çünkü yediklerimin tıpkı bir pelikan gibi çenemin altında biriktiği düşüncesini savunuyordum. İlk bir ay böyle atlatıldıktan ve türlü testler yapılıp sorunun paniksel bir durum olduğu anlaşıldıktan sonra verilen ilaçlar sayesinde sadece uyumaya başladım. Ve tek besin kaynağı o günlerde kare tost oldu benim için. Şimdi detaya girip can sıkmaya hiç niyetim yok, geldi geçti gitti ve o günlerden bize kare tost kalıverdi. Oğuz misal azıcık iştahsız olduğumu, yemeklerden uzaklaştığımı sezinlese baş kurtarıcı olarak kare tosta sığınıveriyor.
Akşam üzeri annemle konuşuyoruz telefonda. "Patatesli bir şeyler yapıyorum, Oğuz sever, gel al istersen" diyor. Bugünki havanın kasvetinden bana taşan karamsarlıkla yok dedim. Oğuz belki bir patatese bir de kare tosta hayır demez, patatesi çok sevdiği, tostu en zor günlerimizin baş kurtarıcısı olarak gördüğü için. Bu akşamın yemeğini biz böyle atlattık. Daha sonra farkettim de yemek konusunda kimi zaman gereğinden fazla bencilim ve bu bencillik itiraf edilince de hafiflemiyor üstelik...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)





Yorum Gönder