Bir süredir fırsat buldukça House izliyoruz, henüz 3. sezonu bile bitiremedik. Araya başka diziler girdi, elimizdeki bölümleri bitirip yenilerini alana dek Fringe ile paralel evrenin varlığına inanır gibi olduk, sonra yine House'un gerçekliğine döndük diyeceğim ama bu dizide de ne hastalar ne de hastalıklar gerçeğe yakın. Bizi peşinden bu derece coşkulu sürükleyip götürenlerin çekici olmalarının altında gerçeklikten uzak olmaları yatıyor olabilir, dur şimdi bak burada iki konu var zihnimi yakalayan. Biri gerçeklikten yeterince usanmış haldeyken gerçek nedir sorusu, bir diğeri ise "altında bir şey arama" serüvenimiz. Sanki nasıl desem böyle olunca gerçek hep altlara itilmiş gibi duruyor, görünen değil de gösterilmeyen, olan değil de olmamış gibi davranılan...
House'un bölümlerini izlerken doktor hasta ilişkilerini sorgular buluyoruz ya bazen kendimizi. House'un umurunda olmadığını gözlemliyoruz elbet, hasta ona güvenmiş mi güvenmemiş mi, peh. Ama hasta tabi yusuf yusuf, güvenmek istiyor sonra vazgeçiyor, gitmek istiyor, testlere bir dur diyesi geliyor. House'un tuzu kuru. Hasta doktor ilişkisinde güven, dizilerde bile evet önemli. Babam altı aydır doktor doktor dolaşıp nihayet güvenebileceği bir doktor ile dün akşam karşılaştı. Tüm aile babamdan yana dertliyiz. Nasılsın demiyoruz da, bacağın nasıl diyoruz ya da bazen yüzüne bakarak anlıyoruz. Ağrı atakları gelip gitmişse babamın değme keyfine. İşte dün akşam görüştüğümüz doktor diğerlerinden farklı bir tanı koymadı aslında babama, yine konumuz femur başında nekrozumsu durum. İnsan yaşlandıkça hastalıkları da afilli ve karmaşık oluyor. Bizim babiş nihayet ameliyat konusunda birine güvendi. Önümüzdeki hafta çarşamba günü ameliyatını olacak. Rahatlayacağız. Güven önemli, en az gerçeklik kadar.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Yorum Gönder